Üç odasını kiralıyormuş. Ev güzel, tertemiz, derli toplu. Oda da güzel. Sadece birazcık karanlık geldi. Ama zaten akşamdan akşama geleceğim. Fiyatı da 320.000 pezo. Ertesi günü kararımızı bildirelim dedik. Pazar günü taşındım. Tek bir falsosu internet yok. Ama onu da bağlatabiliriz.
Bugün sabahtan Ali Onur geldi beni aldı. Metroya kadar yürümeyi öğrendim. :)
Akşam kendi başıma eve gittim ilk defa. Başta biraz tırsıyordum. Ama sonra düşündüm ki ben Barcelona'da 4 gün geçirdim. Bir tek kelime de İspanyolca bilmiyordum. Şimdi en azından "No hablo Español" diyebiliyorum. Sonra Bulgaristan'dan Romanya'ya gittim trenle. Yine tek başıma.
'Akşam kendi başıma gittim' diyorum ama müdürüm bizi bizim evin oraya bıraktı. Ali Onur bana yolları, daha önceden gittiğimiz yerleri tekrar anlattı. Sonra beni yakınlarda bir markete bıraktı yürüyerek. İlk alışverişimi yaptım. Elektrik bölümünde üçlü priz ararken görevlilerden biri İspanyolca muhtemelen 'Yardımcı olabilir miyim?' dedi. Ben hemen "No hablo Español" dedim. O da "Do you speak English?" dedi. Sonra uzun konuşmalardan ve deneme yanılmalardan sonra üçlü prizi bulduk. Sonra nerden olduğumu sordu. Ben de 'Turkey, Turcia' dedim. 'İki kişi biliyorum sizin ülkeden' dedi. İlki Nazım Hikmet. Nazım Hikmet şiirlerini çok severmiş. 'Sen de seviyor musun?' dedi. Severim tabi. Biraz anlattı neden sevdiğini. İkincisi de Orhan Pamuk. Nobeli aldı dedi. Biraz daha konuştuk sonra ben alışverişime devam ettim. Kasiyerle de çat pat konuştuk. Biraz sözlük yardımı aldım orda.
Dikkat etmeme rağmen torbalarım ağır olmuş. Taksiye binip da yol tarif edecek durumda olmadığım için yürüyerek gidiyorum şimdilik. Yolda biri bana yol sordu. Yine "No hablo.. " dedim. Alman'mış. İngilizce konuştuk biraz. Kreuzberg muhabbeti. Kolombiya'yı gezmiş. 'En çok nereyi sevdin' dedim. Bogota'nın Kuzeybatısına 3,5-4 saat uzaklıkta bir yerin adını söyledi. Ama tabi ki hatırlamıyorum. Haritada görsem hatırlarım herhalde. 'Bogota'ya gitmesen de olur' dedi. Sonra birbirimize iyi dileklerde bulunup ayrıldık. Yolun karşısına geçmiştim. Torbaların yerini değiştirmeye çalışırken genç takım elbiseli bir çocuk İspanyolca birşeyler dedi. Tahminen 'yardım edeyim' dedi. Ben de yine "No hablo Español" dedim. "Inglese" dedim. O da İngilizce konuşmaya başladı. Almanca da biliyormuş biraz. Hemen benimle karşılaştığı yerin arkasındaki binada çalışıyormuş. Elektronik mühendisi imiş. Almanya'ya yüksek yapmaya gitmek istiyormuş. Ben de 'Kimya mühendisiyim ama programcılık yapıyorum' dedim. 'A ben de' dedi. O daha çok C++ ve skript dillerini yazıyormuş. Kimseciklerin duymadğı "Autoit" diye bir dille uğraşıyormuş şimdi. Sonra sitenin oraya geldiğimiz sırada kaybolduk. Bir yandan muhabbet edip bir yandan dolandık. Neyse sonra bekçiyi gördük. Yeni arkadaşım bekçiye yolu sordu. Eve vardık. Birbirimize telefonlarımızı verdik. İsimlerimizi öğrendik. Ayrıldık.