6 Mayıs 2008 Salı

Ekstrem yolculuğumuz

5 Mayıs Pazartesi tatildi burda. Fırsat bu fırsat deniz kenarına gidelim dedik. Cuma akşamına kadar da tam da karar veremedik. Ali Onur'un işleri vardı. Gloria Çarşamba Küba'ya gidiyor. Derken Cuma akşam 7 gibi 'haydi gidelim' dedik. Gloria işleri olduğu için gelmedi. Hemen sırayla evlerimize gittik. Eşyaları topladık. Doğru otobüs garına. Aynen üniversitedeki son dakika dağa gidiş toparlanmaları gibi oldu. Sadece daha zahmetsiz, malzeme daha az.


Amacımız Panama sınırının yakınındaki Sapzurro'ya gitmek. Ali Onur 'Olympos'a 10 basar' diyor burası için. Yukardaki resimde gördüğünüz otogara geldik. 23'e otobüs bulduk. Eski bir otobüs ama geniş koltuklar, yine koltukların arası geniş. Rahat. Sahil kesimine gittiğimizden otobüsteki siyah tenli sayısı yüksek. Müzik var. 'Vallenato [bacenato]'lar çalıyor. (Ali Onur buranın müzikleri ile ilgili pek bilgili, bir ara belki bize bir yazı yazar.) Ali Onur, 'çok ekstrem bir yolculuk olacak' diyip duruyor. Ben de boş bos suratına bakıyorum, otobüsle tekneyle gidilen bir yolculuk ne kadar ekstrem olabilir.
Gece 2 gibi otobüs bir mola yerinde durdu. Yolda toprak kayması olmuş. Buldozerlerin gelip yolu açması gerekiyor. Buralarda olağan birşey. Yollar dağların yamacına açılmış ve çok yağmur yağdıktan sonra toprak kaymaları oluyor. Bir süre bekledikten sonra yeniden yola çıktık. Arabalar, kamyonlar sıralanmış. Bizim otobüs de girdi sıraya. Bekliyoruz yine.


Otobüsten indik, toprak kaymasının olduğu yeri görmek için ilerledik. Karşı tarafta da arabalar sıralanmış. Buldozer gelmemiş bile.

Dolandık, bir-iki saat sonra yol açıldı. Yola devam ettik. Yol boyu sürekli her yer yeşil, açıklı koyulu.


Öğlen 12 gibi bir yerlerde durduk yemek yedik. Yemek benim için burda biraz problem. Et yemiyorum ve burda yemek olunca illa ki içinde et oluyor.




Öğleden sonra Turbo'ya vardık. Amacımız Turbo'ya sabahtan gelip sabahki tekneyi yakalamaktı. Ama onu kaçırmış olduk. Geceyi Turbo'da geçirmemiz gerekti. Turbo, Ali Onur'un dediğine göre Kolombiya'nın en çirkin sahil kasabalarından biri. Çok güzel değil gerçekten ama bana herşey çok ilginç geliyor. Ordan geri dönsek bile benim için çok değişik bir tatil olurdu. Turbo'nun içinden bir dere geçiyor. Biraz onun sahili boyunca yürüdük. Biraz kötü kokuyor. Sonra daha geniş bir kolun üstünden geçen köprüyü bulduk. Onun üstünden karşı kıyıya geçtik.


Burda hep barakalar var. Buradaki bir bakkalda bira içtik. Sonra geri merkezin olduğu yere döndük.



Akşam yemek için bayağı bir dolanmamız gerekti. Sonunda patacon bulduk. İlk gönderilerimde anlattığım platanondan yapılan yiyecek. Yanına da kaşar kızarttılar. Biraz daha merkezde dolandık sonra da yattık uyuduk. Sabah teknemiz 8 buçuktaydı. 7'ye doğru kalktık. Kahvaltımızı edip teknenin kalkacağı yere gittik. Teknenin etrafında uzunca süre bekledik. Ali Onur beni tembihliyor, 'Tekneye insan almaya başladıkları zaman teknenin arka sıralarından yer kap' diyor. Ali Onur çantaları verecek. Ben de öyle yaptım. Oydu buydu derken tekne kalktı. Kalkmadan az önce bir anne ve 4 çocuğu bindi. 3 çocuk bizim sıraya düştü. Ali Onur onlara annelik etti. Ben de babalık ettim. :) Biri kucağımızda uyudu.


Ali Onur 'Yolculuğun en ekstrem aşamlarından birindeyiz' dedi. 'Seni deniz tutar mı Elif Kuş, torba alalım mı' diyor. Benden öncekilerle geldiklerinden kimse kusmamış. 'E' dedim 'o zaman bana da birşey olmaz'. Başladık nehirin içinden gitmeye.

Bayağı iyi bir rüzgarla başladık. Sonra yağmur başladı. Arada sahil güvenlikte durduk. İsimlerimizi yazdılar. Panama yakınına gittiğimiz için kontrol ediyorlarmış. Nehirden denize doğru gittikçe dalgalar arttı. Açık denize gidince dalgaları bayağı hissettik. Tekne dediğim şey hız motorunun büyüğü, arkasında iki motor takılı ve hızlanınca burnu havalanıyor. Dalgaların üstünden geçtikçe denize düşüyor, tekrar havalanıyor. Ne kadar öndeysen hareketi o kadar çok hissediyorsun. Teknenin arkasında yer kapmamızın sebebi buymuş.

Yol boyunca sahilde 3-4 köye vardık. Bunların çoğuna tek ulaşım yolu denizden.


3-3.5 saatte Kapurgana'ya vardık. Orda dolandık.


Buranın uçak pisti var, dönüş için uçak bulabilir miyiz diye baktık. Yokmuş.


Yemek yedik.


Sonra da Sapzurro için tekneye bakındık. 5 dakika ile kaçırmışız. Biraz daha dolandık, gezindik. Tekne gelince bindik gittik. Yarım saatte Sapzurro'ya vardık.

Sapzurro'da Ali Onur'un normalde kaldığı yerde yer yoktu. Biz de Ali Onur'un bir arkadaşının tarifi üzerine başka yere gittik. Çok güzel bir odada kaldık. Hemen giyinip denize koşturduk. Ali Onur deniz gözlüğü ve şnorkel getirmişti ikimiz için. Ben aslında denizde balıklardan huylanırım biraz. Ama Ali Onur 'Huylanmayacağız, denizde gördüğümüz balıkları birbirimize gösterip mutlu olacağız' diyerek beni kısa sürede ikna etti. Gerçekten de çok güzeldi. Parlak renkli balıklar vardı denizin dibinde. Aynen "İnanç Dünyası" belgesellerindeki gibi. :) Parlak mavi, mavi pembe arası, çizgili, noktalı, ufacık parlak mavi renkli, ufacık sarı parlak renkli. Arada yine çok güzel renkli balık sürüleri. Size internetten gördüğümüz balıklardan bir resim buldum.


Böylece Ali Onur hayatımda bir ilke daha imza attı. Şaka maka Ali Onur'un hayatımda çok etkileri vardır. İlk defa Bilişsel Bilimler'i ondan öğrenmiştim. Üniversitede ben 3 veya 4'teyken Ali Onur, Umur Talaslı'nın meşhur "Perception" dersini alıyordu. Onunla bir dersine girmiştim. Sonra Linux'u da ilk defa ondan öğrendim. Debian kullanıyordu o zamanlar. O yüzden Debian distrolarını tercih ederim. Bilişsel Bilim'le 4 senemi geçirdim, şimdi de açık kaynak yazılımları kullanarak para kazanıyorum. :) İkisi de çok severek tutkuyla yaptığım işler oldu.

Yüzerken de yeni birşey fark ettim: Sağ omzum katur kutur ses çıkarıyor. Hava kararmaya başlayıncaya kadar yüzdük. Burası köy gibi bir yer olduğundan hava kararınca kurbağalar, yengeçler dolanıyor. Kaldığımız yerin masasında otururken ordaki çocuklardan biri bize yakaladığı yengeci gösterdi. Ali Onur pek bir sevimli buldu. Ben mesafemi korumayı tercih ettim. Çocuk da çok mutluydu, akşam yemeğim çok güzel olacak diyerek.


Bu sahil kasabalarında eğlenceler çok sık oluyormuş. Biz de bu eğlencelerden birine denk geldik akşam.
Cartegena'dan bol bol vallenato [bacenota] çalan bir grup vardı. Her yaştan insan vardı. Sapzurro'da çok fazla turist yok. Grup ara verdiği sırada gruptan biri gelip adımız öğrendi ve piyanist şantör hesabı bize bir şarkı adadı.



Ertesi günü beş buçukta kalktık, balık aşkına. Eski patronlarım görse gözleri yaşarırdı. (Artık okurken yaşarır belki. ;) ). Kurbağa ve horoz sesleri içinde uyandık. Hatta sabah 4 gibi horozlar yanlış alarm verdiler. Demek ki burda erken öten horozu kesmiyorlarmış. Bir saat kadar daha balıkların peşinden yüzdük. Sonra teknemize binip yeniden yollara düştük.



Kapurgana'ya ordan Turbo'ya. Dönüşteki tekne yolculuğu daha yumuşak oldu.



Turbo'ya varınca hemen otobüs bakındık. Ne yazık ki dönüş yolumuz toprak kaymaları yüzünden kapanmış. Daha uzun bir yoldan Medellin'e giden bir otobüs daha doğrusu midibüs bulduk. Bu sefer en arkaya denk geldik. Ve koltukların arası çok sıkışıktı. Kötü bir yoldan başladı yolculuk. Yola hız kesmesi için banketler koymuşlar, yol kesmek için sanki. Şöfor de sağ olsun oralı değil. Hoplaya zıplaya geldik. Hatta bir keresinde Ali Onur'un kafası tavana çarptı. Son aşamada yolculuk gerçekten ekstrem hale geldi yani.



Neyse ben bu koşullardan bile uyumayı becerdim. Öğlen bir buçuk gibi çıktık yola. Gece 2-3 gibi varmayı bekliyorduk. Ama işler beklendiği gibi olmadı. Yolda bir iki yerde çok beklememiz gerekti. Yolun kısa bir kısmını polis eskortuyla geçmişiz. Geçen haftalarda devlet burdaki kokain tarlalarını havadan ilaçlamış. Köylüler de ayaklanmış. Ben uyuduğum için sabah öğrendim. Sabah 6'da Medellin'deydik. Evlerimize gittik. Duşlarımızı alıp işe geldik.

Not: Ali Onur'un gönderinin altında uzun bir yorumu var. Bilginize.

6 yorum:

ozzie dedi ki...

ay eliiiiif yaaaa cok imrendim! super yaa ortam, deniz baliklar muzik dans ahaahhahah tam benlik:)))) tadini cikar canimcim oralarin...bu arada inanc dunyasi konseptine cok guldum, hakkaten neydi o inanc dunyasi yaa bole renkli cicekler birden aciverir baliklar vs..

m dedi ki...

ahhh ulaannn ahhhhh.....
bende kendimi özel zannetmiştim...

Ali Onur dedi ki...

Ya Meralcim, sen tabii ki çok ama çok özelsin. Sapzurro'yu çok seviyoruz, her fırsatta, arkadaşlar Kolombiya'ya geldiğinde mutlaka gidiyoruz o ayrı.

Ama dediğim gibi sen çok özelsin. Daha önce kimse onca yolu gittikten sonra önce ayağını burkup sonra da orta kulak iltihabı olarak şevkat duygularımı ve anaç ruhumu bu kadar kabartmamıştı.

Gene gel, gene beraber gideriz, ama bu sefer dalgalara dikkat, tamam mı?

Ali Onur dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Ali Onur dedi ki...

Bir de şunu yazmadan edemeyeceğim; geçen yıllar Elif Guş'u çok sakin çok sabırlı bir insan yapıvermiş. Ben şahsen çok etkilendim.

Malumunuz Kuş et yemiyor, dolayısı yolculuklarda Kuş'a yemek bulmak kolay olmayabiliyor. Beni de şeytan dürtüyor uğraşmadan edemiyordum, ama Kuş hiç ama hiç sinirlenmiyor. Hatta bize verdikleri fasulye yemeğine tat vermek için domuz kulağı koyduklarını söylediğimde bile çok ters tepki vermedi.

Yolculuk da hakkikaten çok ekstremdi. Kolombiya'da hiç bir yolculuğumda bu kadar sorun çıkmadıydı, ama Guş hiç şikayet etmedi.

Medellin'den yola çıktıktan sonra 3 saat bile geçmemişti ki bir toprak kayması nedeni ile otobüs yolda kaldı. Şöför bu yolu sabah olana kadar açamazlar diyip aracı bir dinlenme tesisinin yanına çekip uyumaya gittiğinde saat daha 2 bile olmamıştı. 40-50 yolcu sabaha kadar duran otobüsün içinde uyumaya çalıştık. Elif yolsa uyumakta pek zorlanmadığından olacak tınmadı bile. Sonunda bir buldozer gelip de yolu açınca sabah 8-9 gibi yeniden yola çıkabildik. En nihayetinde normalda 9 saat süren yolculuk 15 saate uzayıverdi, öğleden sonnra 2 gibi Turbo'ya vardığımızda deniz çoktan dalgalanmaya başlamış, Capurgana'ya giden son sürat tekneleri yola çıkalı saatler olmuştu. Bize ise ertesi sabaha kadar pek de çekici bir yer olmayan Turbo'da beklemekten başka bir seçenek kalmamıştı. Ancak ertesi sabah 3 saatlik bir tekne yolculuğundan sonra Capurgana'ya varabildik.

Dönüş yolculugu da ayrı bir hikaye. 3 saatlik bir yolculuktan sonra yeniden Turbo'ya vardığımızda bu sefer çok büyük bir toprak kayması olduğunu, Turbo-Medellin yolunun 3-4 gün kapalı kalabileceğini öğrendik. Külüstür bir otobüs ile tali yollar üzerinden saatlerce bir yolculuk ile Monteria'ya kadar gidip Cartagena-Medellin karayolu üzerinden (mesafe Turbo-Medellin karayolunun aşağı yukarı iki katı kadar)
eve dönmek dışında bir seçenek kalmamıştı.

Toz, toprak, çamurlu yollarda hoplaya zıplaya 3-4 saat gittikten sonra anca çıkabildik asfalta yeniden. Dönüş yolculuğunda bir sürpriz daha bekliyordu yalnız; devletin Koka (Kokain'in hammadesi) ekinlerini havadan ilaçlama yolu ile yok etme politikası nedeni ile açlığa mahkum olan Koka Köylüleri'nin eylemi nedeni ile karayolu Taraza Köyü yakinalarında ulaşıma kapanmıştı. Eylemin sona ermesi için karayolunda bekleyen araba otobüs ve kamyon konvoyunun sonuna takılıverdik ve 3 saat hiçbir yere kımıldayamadıktan sonra polis eskortu eşliğinde Taraza Köyünden geçtik.

Böylece dönüş yolculuğu da tam 18 saat sürdü. En nihayetinde evlerimize vardığımızda saat sabah 6 buçuğa geliyordu ve işin kötüsü saat sekizde işyerinde olmamız gerekiyordu.

Sorarsanız değdi mi Sapzurro'da bir gün için gün için onca yorgunluğa; pişman değilim, 3 günlük bir boşluk buluveriyim gene yaparım.

aysel dedi ki...

imrendim ve sizin yorum ve resimlerinizle heyacanlarınızıda paylaşmak çoook güzeldi. bende böyle bir macera yaşamak isterdim, eşimi de alıştırayım yavaş yavaş.

Tam gaz devam edin. Zevkle okuyoruz

Aysel