29 Mayıs 2008 Perşembe

San Rafael

Çalıştığım şirkette İngilizce'ye çok önem veriliyor, bir önceki yazımdan da anlaşılacağı üzere. Burda öğlen araları iki saat. Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri 1'er saat İngilizce dersi var. Salı günü konuşma dersi var ve ben veriyorum. İlk gün 6-7 kişi gelmişti, ama bu katılım beni merak ettiklerindenmiş herhalde, çünkü sonraki derslere katılım 2 kişi civarında oldu. 2 hafta kadar önceki dersime sadece Eric geldi. Okul ve iş üzerine konuştuk. Eric ilk zamanlarda pek konuşmuyordu. Şimdi daha çok konuşur oldu. Dersin sonunda benle İngilizce konuşmayı çok sevdiğini söyledi. Çok sevindim. İş, para tabi güzel şeyler ama bir insanın hayatına doğrudan etki ediyor olmayı görmenin tatmini ayrı. Jonathan (benim beraber çalıştığım eleman) da, Eric de hayatlarında ilk defa biriyle İngilizce üzerinden iletişim kuruyorlarmış. Eric bir haftasonu beni ve yazılım grubunu (4 kişi) memleketine davet etmek istediğini söyledi. Yolda da bana yerleri tarif edecek ve İngilizce konuşacağız.
Geçen haftasonu gittik, San Rafael'e. Burası kasaba hatta belki köy denebilecek büyüklükte bir yer. Bir nehrin yakınına kurulmuş yemyeşil bir yer. Cumartesi öğlen çıktık, akşamında ordaydık. Carlos gelmedi. Jonathan ile kız arkadaşı, Eric ve ben gittik. Varınca yemek yedik, Eric'in annesi ile muhabbet ettik.


Ben İspanyolca konuşamıyorum halen ama Jonathan'ın yardımıyla konuştuk. Gece Eric'le San Rafael'in barına gittik. Jonathan ile kız arkadaşı yorgunlardı. Kolombiya'da en küçük köyde bile 2-3 tane bar olurmuş. Her yaştan insan buraya gelip içki içiyor, dans ediyor ve laflıyor. San Rafael'de maşallah 4-5 tane var. Biz oranın gözde barına "La Tiendra de Luis"e gittik. Bizi Eric'in arkadaşı Anderson karşıladı. Oturduk çat pat İngilizce konuştuk. Anderson konuşmaya çekindi. Ben arada bir iki kelime anlıyorum, atlayıp onlar sormadan cevap veriyorum. Bilemedikleri kelimeleri bana tarif ediyorlar, ben kağıda yazıyorum, içerisi karanlık, ışığa tutup okumaya çalışıyoruz. Bu arada Aguardiente içiyoruz.
Aguardiente, yani ateş suyu, anasondan yapılan bir içki. Burdaki diğer bir içki de Ron. Ronun tadı viskiye benziyor ve sevmiyorum. Aguerdiente'nın tadı rakıya benzediği için seviyorum. Aguardiente'yi tekila bardakları gibi bardaklarda içiyorlar. Tek dikişte bitiriliyor. Üzerine su içilebiliyor. Ben 'bizde de buna benzer bir içki var ama daha sert' diye diye içtim aguardienteyi.
Ortamda dansediliyor. Benle pek dansetmek istemiyorlar. Galiba dansetmeyi bilmiyorum diye. Neyse ben kendime dansedecek birini buldum. Ne yazik ki ben kalktığım sırada artık latin müziği yerine tekno çalmaya başladı. Botero ile uzun süre dans ettik. Çok da eğlendim. Botero çok komik, gecenin sonunda dalga geçer gibi bana "I'm gay." dedi. Sonra orda kaldığım süre boyunca Botero ile dans ettiğim anlatıldı. Ordan birinin evine gittik. Ama bundan sonrasını ne yazık ki fotoğraflardan öğrendim. Çünkü aguerdiente rakıdan hafif olsa da hiç de hafif bir içki değilmiş.
Ertesi günü midem başım felaketti. Çok içen bir memleket olarak hemen bir çözüm üretildi. Bakkaldan 'sal de fruta' alındı. Suyla karıştırılıp içiliyor. Alkasetzer etkisi yapan bir ilaç. Biraz kasabayı gezdik.

Güney Amerika'da aşağı yukarı her şehirin merkezinde bir meydan ve meydanın yanında bir kilise oluyormuş. Meydanın adı da genelde Simon Bolivar meydanı olurmuş. Yukarda kiliseyi aşağıda meydanı görebilirsiniz.





San Rafael bir nehrin kenarına kurulmuş. 2-3 tane de köprüsü var.


Nehire araziden gittik. Yolda giderken Eric'in arkadaşlarını toplaya toplaya ilerledik. Buranın doğası çok güzel. İnanılmaz yeşillik ve yeşilin tonu çok güzel.


Bir yerde nehiri geçtik. Yemek yenilen yere gittik. Burası alabalık çiftliği gibi bir yer. Ama alabalık yerine başka bir balık var tabi. Balıklar için ufak bir havuz yapmışlar. Balık lazım olduğu zaman o havuzdan tutuluyor. Biz gidip kendi balığımızı kendimiz tuttuk. Kendin tut kendin ye..


Arkasından nehire gittik. Nehir normalde çok berrak olurmuş ama yağmur yağdığı için rengi açık kahve. Eric çok üzüldü bu duruma.


Nehirde güçlü bir akıntı var ve su tatlı olduğu için bana yüzmesi zor geldi bayağı. Genelde bir yerlere tutundum veya birşeylerin üzerinde durdum. Yüzerken nehirle beraber akıp gitmemem için kolumdan çekmeleri gerekti.


Gençler köprülerden taşlardan patır patır atladılar.




Arkasından yemeğe gittik. Herkes balıklarını yedi, ben patacon, pilav ve salata yedim her zamanki gibi. Yemek yerken bir yağmur başladı. İnanılmaz.. 1-2 saat şakır şakır yağdıktan sonra eve doğru yol aldık. Yağmur yağdıktan sonra etraf daha da güzel bir yeşil oldu. Yolda bana Juanes dinlettiler. Kolombiya'lı bir rock şarkıcısıymış kendisi. Shakira kadar olmasa da dünyaca ünlü imiş.

Akşam yıkandık, dinlendik sonra tekrar bara gittik. Pazar akşamı bar daha da kalabalık oldu. Ben genel olarak etrafı izliyorum. Dansedenlere bakıyorum. Salsa, vallenato ve reggaetonla dansediyorlar. Benim için en ilginci reggaetonla dansedilen perreo.

Ertesi günü tekrar nehire gittik. Bu sefer motosikletlerle gittik. Misafirperverliklerinden midir nedir beni en yakışıklı çocuğun arkasına bindirdiler. :) Sonra iş arkadaşım Jonathan yol boyu resimlerimi çekip dalgamı geçti, "Ooo bindin motosikletin arkasına, güzel çocuğun arkasında gidiyorsun" gibilerinden. Ben de bozuntuya vermemeye çalıştım ama resimden de görüldüğü üzere çok da hoşuma gitti.


Salı günü işte iş arkadaşlarıma resimleri gösterdim. Hikayeleri anlattık, bol bol gülüştük.

3 yorum:

m dedi ki...

pışt Ali Onuuur! biz bu kızı senin yanına göz kulak ol diye gönderdik..ne o öyle boteroyla sabaha kadar dans etmeler, yakışlık çocuklarla motorlarda gezmeler...
ammannn tikkaat. bizim kızı geri istiyoruz buraya...

Unknown dedi ki...

harikasin elif! zevkle okuyoruz anilarini. masallah, hic usenmeden uzun uzun yaziyorsun sen de. aralar biraz acilmaya basladi gerci, farketmedik sanma :)

Elif dedi ki...

Teşekkür ederim. :) Evet bu anlattığım haftasonu da gezmeye gidince vakit olmadı.